File format: PDF
File size: 12.1 Mb
▶▶▶▶▶Download◀◀◀◀◀
Ahmed Eflâkî (fars. أحمد أفلاكي; tam adı: Şemseddîn Ahmed el-Eflâkî el-Ârifî; ö. 761/1360) Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî ve Mevlevî tarikatı hakkında en geniş bilgileri ihtiva eden "Menâkıbü’l-ârifîn" (fars. مناقب العارفين) adlı eserin yazarıdır. Eski kaynakların hiçbirinde ailesi, adı, doğum yeri ve tarihi hakkında bilgi yoktur. Hayatına dair bilgiler, Menâkıbü’l-ârifîn’deki kendisiyle ilgili dolaylı bilgilerden ibarettir. Sultan Veled’i (ö. 1312) gördüğüne ve 1360’ta öldüğüne göre, 1286-1291 yılları arasında doğduğu tahmin edilebilir. Ayrıca babasının Altın Orda Devleti’nin başşehri Saray’da öldüğünde kendisine büyük bir servetle birlikte kitaplar bıraktığına bakılarak da kültürlü bir aileden geldiği söylenebilir. Konya’da doğduğu, Ahî Nâtûr’un oğlu olduğu, İlhanlı Hükümdarı Keyhatu’nun 1291’de Konya’ya gelişinde orada bulunduğuna dair rivayetlerin gerçekle ilgisi yoktur.
Eflâkî, muhtemelen tahsilinin bir kısmını doğduğu ülkede tamamladıktan sonra devrin kültür merkezlerinden biri olan Konya’ya gelmiştir. Burada Sirâceddin Mesnevîhan, Abdülmü’min Tokadî ve Nizâmeddin Erzincânî’nin talebesi olmuş, büyük bir ihtimalle bir astronomi âliminden ders almış ve gözlemle uğraştığı için kendisine Eflâkî nisbesi verilmiştir.
Mevlânâ’nın oğlu Ulu Ârif Çelebi’ye (ö. 1316) intisap ederek ölümüne kadar yanından ayrılmayan Eflâkî, onun Azerbaycan ve Anadolu seyahatlerine katıldı. Şeyhinin isteği üzerine farsça Menâkıbü’l-ârifîn’in ilk şekli olan Menâkıbü’l-ârifîn ve merâtibü’l-kâşifîn adlı eserini yazdı. Ulu Ârif Çelebi’nin ölümünden sonra türbedar olarak Âbid Çelebi’ye, onun ölümünden sonra da sırasıyla Vâcid, Şehzâde ve Emîr Âdil çelebilere intisap etti. Bu arada daha önce yazdığı menâkıbı, sadece Menâkıbü’l-ârifîn adı ile genişletmekle meşgul oldu. 30 Receb 761’de (16 Haziran 1360) vefat etti.
Esere dair:
Eflâkî bu kitabını iki defa kaleme almıştır. Şeyhi Ârif Çelebi’nin emri üzerine 718’de (1318) başladığı eserinin ilk redaksiyonunu bir yıl içinde bitirmiş ve onu "Menâķıbü’l-'ârifîn ve merâtibü’l-kâşifîn" diye adlandırmıştır. Bir taslak niteliğinde olan bu çalışmasını derlediği yeni malzeme ile genişleterek 754’te (1353) tamamlamış ve bu defa kitaba Menâķıbü’l-'ârifîn adını vermiştir. Eflâkî, ismini belirtmeden Risâle-i Ferîdûn Sipehsâlâr’dan başka Sultan Veled’in Velednâme, Rebabnâme, İntihânâme ve Ma'ârif’i, Bahâeddin Veled’in Ma'ârif’i, Şems-i Tebrîzî’nin Maķālât’ı ve Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin Fîhi mâ fîh ve Mektûbât’ını kaynak olarak kullanmıştır. Bir girişle on bölümden (fasıl) ibaret olan bu ikinci redaksiyonda ilk dokuz bölüm sırasıyla Mevlânâ’nın babası Sultânülulemâ Bahâeddin Veled’in, Seyyid Burhâneddin Muhakkık-ı Tirmizî’nin, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin, Şems-i Tebrîzî’nin, Selâhaddîn-i Zerkûb’un, Hüsâmeddin Çelebi’nin, Sultan Veled’in, Ârif Çelebi’nin ve Şemseddin Emîr Âbid’in hal tercümelerine ayrılmış, onuncu bölüm Mevlânâ ve etrafındakilerin çocukları ile tarikat şecerelerine tahsis edilmiştir. Büyük bir kısmı derleme niteliğinde olmasına rağmen Menâķıbü’l-'ârifîn’de Mevlânâ ve etrafındakiler hakkında olduğu kadar Anadolu’nun o dönemdeki tarihî, dinî, içtimaî ve iktisadî durumuna dair çok önemli bilgilerin verildiği görülmektedir. Ayrıca eserde bölgenin mimarlık tarihi, halıcılık, mûsiki sanatları hakkında oldukça ilgi çekici kayıtlara rastlanmaktadır. Kitapta derleme bilgilerin yanında müellifin bizzat görerek veya duyarak elde ettiği bilgiler de bulunmaktadır. Eser, dönemin tasavvufî âdâb ve merasimlerini yansıtması açısından da özel bir öneme sahiptir.
Menâķıbü’l-'ârifîn ilk defa bir yazma nüshasına dayanılarak Sevâniĥ-i 'Ömrî-i Ĥażret-i Mevlânâ Rûmî Müsemmâ be-Menâķıbü’l-'ârifîn adıyla Hindistan’da basılmış (Agra 1897), ikinci ve ilmî neşri ise Türkiye’deki en eski yazmalardan faydalanılarak iki cilt halinde Tahsin Yazıcı tarafından gerçekleştirilmiştir (Ankara 1959, 1961). Abdülvehhâb es-Sâbûnî, ekleme ve çıkarmalarla eseri Sevâķıbü’l-Menâķıb adıyla Farsça olarak yeniden kaleme almıştır. Kitabın Türkçe tercümeleri şunlardır: 1. Zâhid b. Ârif tarafından Mahzenü’l-esrâr adıyla 803’te (1400-1401) yapılan tercüme. Oldukça sade bir dille gerçekleştirilen bu çeviride anlaşılması güç bazı parçalar atlanmış, bazı manzum parçalar ise nesre çevrilmiştir. 2. Gevrekzâde Hasan, Tercüme-i Menâkıbü’l-ârifîn. Manzum kısımlar dışında eserin tam tercümesi olup 1795’te tamamlanmıştır. 3. Abdülbâki Nâsır Dede, Tercüme-i Menâkıbü’l-ârifîn (Tercüme-i Eflâkî). Çeviriye 1793’te başlanmış, 1797’de bitirilmiştir. 4. Tahsin Yazıcı, Âriflerin Menkıbeleri (I-II, Ankara 1953-1954; İstanbul 1964-1966, 1972-1973, 1986). Eser bütünüyle ele alınıp değerlendirilmiş, metni tahlil ve tenkit edilmiştir.
No comments:
Post a Comment